Kanser, diyabet, astım, osteoporoz vs. gibi hastalıklara genetik yatkınlığınız olabilir, ailenizde bu hastalıkların öyküsü de olabilir. Bu demek değil ki bu hastalıklardan kaçışınız yok ya da hasta olduğunuzda kurban durumuna geçip ‘Benimki zaten genetik.’ deme lüksünü size tanıyacak.
Genetik yatkınlıklar bizim zayıf noktalarımızdır, sağlıksız yaşamla varacağımız noktaları işaret eder. Bizler genlerin kölesi değiliz, onları yönetebiliriz. Çünkü hastalıklı geni, yaşam tarzımızla aktive edip etmemek bize bağlı.
Sağlıklı beslenme düzeni, egzersiz, kaliteli uyku, stres yönetimi ile potansiyel hastalıklardan kendinizi koruyabilirsiniz. Eğer kontrolü genlerin eline verirseniz kurban durumuna düşmeniz olası.
Hasta olduktan sonra hastalığın negatif enerjisiyle birlikte sağlıklı yaşama geçmek daha zor. Mümkün değil mi tabi ki mümkün... Ama daha zorlaşıyor bir de vücut öyle bir sistem ki bir yerdeki aksaklık başka aksaklıklara sebep oluyor. Birincil hastalığa başka semptomlar ve hastalıklar ekleniyor.. Kök sebebi bulmak da bu yüzden daha da zorlaşıyor.
50’li yaşlarda diyabet, kolesterol, kalp hastalıklarıyla uğraşmak istemezsiniz değil mi? Bir de o yılların keyfini çıkarmak için yıllarca emek vermişseniz... Hastalıklar tamamen genlere bağlı olsaydı adaletsizlik olurdu gibi geliyor bana. Burada sorumluluk almak gerekiyor, eğer gerçekten kaliteli bir hayat istiyorsanız...
Hayatı başımıza gelenlerin, hastalıkların, genlerin kurbanı gibi değil de cesurca yaşayalım. İçimizdeki güce inanıyorum ben...