Şehrin sokaklarında başı boş gezen her gördüğünu yiyecek içecek zanneden başına geleceklerden habersiz ;
Çakalın biri boyacı küpüne düşmüş can havliyle küpten çıktıktan sonra her yeri boya olmuş, rengârenk bir halde ormana dönmüş. Onu gören orman ahalisi ilk defa gördükleri bu renkli hayvana biraz hayranlıkla biraz da çekinerek "Sen kimsin" diye sormuşlar. Diğer hayvanların kendisini tanımadığını ve çekindiğini gören çakal "Ben ormanın yeni kralıyım" diye cevap vermiş. Az bir kesim karşı çıksa da orman ahalisi ilk defa gördükleri bu hayvandan etkilenerek onun krallığını kabul etmişler.
Diğer Çakallar durumu anlamış ama kendilerinden biri kral olacağı ve kendilerine iltimas sağlanacağı için susmuşlar. Tüm hayvanlar toplu halde ormanın en yüksek tepesinde yaşayan aslanın yanına gidip yeni kralı takdim etmişler. Aslan durumu anlasa da diğer hayvanların ona olan teveccühünden sevgisinden dolayı sesini çıkaramamış ve çakala dönüp, "Tamam artık kral sensin ama ben de bunca yıllık kralım, müsaade et bundan sonra da vezirin olayım" demiş. İşini aslana yaptırıp krallığının tadını çıkaracağını düşünen çakal bu teklifi kabul etmiş.
Günler böyle geçerken bir gece dolunay çıkmış ve tüm çakallar ulumaya başlamış, bizim kral çakal da fıtratının gereği çıkmış en yüksek tepenin uçurumunun kenarına ve başlamış ulumaya. Tüm hayvanlar onun uluduğunu görmüşler. Herkesin her şeyi gördüğünden emin olan aslan da yaklaşıp pençesiyle çakalın ensesinden tutmuş. Çakal şaşkınlık ve korkuyla "Beni nasıl tanıdın" diye sorunca, aslan "Ben senin çakal olduğunu hep biliyordum da millete nasıl anlatacağımı bilmiyordum, şimdi herkes anladı" diyerek çakalı uçurumdan aşağı atarak yok etmiş.